Enes Özkan: Halk Enflasyonu Hissetmiyor
Ekonomist Enes Özkan, yarın açıklanacak yılın ikinci yarısına ilişkin enflasyon verileri öncesi değerlendirmelerde bulundu. Merkez Bankası’nın düşen enflasyon mesajlarına rağmen halkın bunu günlük yaşamında hissedemediğini belirten Özkan, fiyatların artmaya devam ettiğini vurguladı.
Ücretli çalışanların yaşadığı ekonomik sıkıntılara dikkat çeken Özkan, sendikaların etkisiz kaldığı, grevlerin iptal edilebildiği bir ortamda pazarlık gücünün kaybolduğunu ifade etti. Kadınların iş gücüne katılımındaki düşüklüğe de değinen Özkan, istihdamdaki cinsiyet eşitsizliğinin kalkınma yolunda ciddi engel oluşturduğunu belirtti. Bunun nedenle mevcut ekonomik yapının sürdürülemez olduğunu vurgulayan Özkan, toplumsal sorunların ekonomik krizle birlikte daha da derinleştiğine dikkat çekti.

Enes Özkan şöyle konuştu:
Yarınki enflasyon rakamları yine insanların çok inanamayacağı türden bir enflasyon rakamları gelecek. Çünkü Merkez Bankası’nın açıklamalarına baktığımızda, enflasyonun hala ciddi anlamda düştüğüne yönelik bir iletişim yürütüyorlar. Enflasyon git gide azalıyor ama bu fiyatların düşmesi anlamına gelmediği için insanlar enflasyon düşüşünün tam olarak ne olduğunu hissedemiyor. Çünkü hayatlarında onların bir iyileşme yok aslında. Fiyatlar sadece biraz daha az hızlı artmış oluyor. Onun için de zaten biz sürekli şeyi görüyoruz. İşte hane halkı enflasyon beklentisinin %65’lerin yukarısında olduğunu görüyoruz. Orada bir türlü inanç sağlanamıyor. Bu yönde iletişim kuramadılar. Yarın da enflasyon rakamı Merkez Bankası’nın hedefleriyle uyumlu bir şekilde gelecek gibi duruyor. Ama bağımsız kurumların hazırladıkları enflasyon rakamları büyük ihtimalle daha önceki dönemlerde olduğu gibi TÜİK’in enflasyon rakamlarından biraz daha yukarıda seyredecektir.
EN BÜYÜK ACIYI ÜCRETLİLER ÇEKİYOR
Ben sene başında baktığımda sene sonunda enflasyonun %30’un altına inmesi ihtimalinin çok düşük olduğunu düşünüyordum. Fakat ilerleyen süreçte hakikaten talepte ciddi bir zayıflama meydana geldi. Faizlerin de neredeyse pozitif reel faize döndüğünü varsayarsak insanlar biraz daha talebi kısıp tasarrufa yönelme gibi bir durumları oldu. Onun için hedeflenen rakamlar büyük ihtimal gerçekleşecek gibi duruyor. Tabii ki bu hedeflenen rakamların gerçekleşmesi demek aslında zaten bizim çektiğimiz acı reçetenin ciddi anlamda bizim bu acı reçeteyi içtiğimiz anlamına gelir. Bu enflasyonla mücadele programına ilk başlanırken de zaten bundan bahsetmiştik. Albayrak, Nebati dönemlerinde aslında sistem o kadar bozuldu ki bunu bir şekilde temizlemek için çok ciddi acı reçeteye maruz kalacağız ve bundan artık sadece ücretli çalışanla değil her kesim etkilenecek diye öngörülerde bulunuyorduk. Ama yine de en büyük acıyı ücretliler çekiyor. Çünkü ücretlilerin kendi gelirlerini belirleme konusunda ellerinde herhangi bir güç yok. Yani en son bildiğiniz gibi Maden İş Sendikasının grevi bile tek bir kararnameyle, tek bir sözle yasaklandı, iptal edildi Türkiye’de. Ücretli çalışanın elinde hiçbir güç olmayınca ücretlerini artıracak bir şey bulamıyorlar. Ne oluyor? Türkiye gibi ülkelerde sadece seçim dönemlerinde insanlar bir şekilde taleplerini duyurabiliyorlar. Çünkü ellerindeki tek güç o seçim döneminde kullandıkları seçim döneminde kullandıkları oy normalde daha demokratik işte sivil toplumun, sendikaların hatta işveren sendikalarının, işçi sendikalarının hepsinin birden bir şekilde güçlü olabildiği, anlamlı bir şekilde pazarlığa oturabildiği durumlarda ücretliler, kendi lehlerine biraz daha fazla hakka sahip olabiliyorlar. Ona ilişkin düzenlemeler çıkartabiliyorlar. Tabii ki tarihin her döneminde bunlar belli dönemlerde daha ileri gider, belli dönemlerde daha geri gelir ama bir şekilde o pazarlıkla piyasa içerisinde ücretler belirlenebilir. Ama bizde maalesef hiçbir demokratik kurum neredeyse çalışmadığı için bu ekonomik haklarımıza da ekonomik özgürlüklerimize de ciddi anlamda zarar veren bir duruma dönüşüyor. Onun için bir yerden sonra Temmuz enflasyonunun 2.2 gelmesi, 2.4 gelmesi bizim için hiçbir anlam ifade etmemeye başlıyor. Çünkü bu rakamlarla biz ne yapacağız? Yani bir anlamı yok ki bunun. Bu rakamlarla bu ülkenin vatandaşı ne yapacak? Onu bir pazarlık kozu olarak kullanabilecek mi? Gerçekten geleceğe ilişkin öngörülerde bulunabilecek mi? Sendikalar veya diğer sivil toplum örgütleri vasıtasıyla talebini iletebilecek mi? İşvereniyle eşit şartlarda masaya oturabilecek mi? Bunların hiçbirinin olmadığı bir ortamda bu sefer de sadece bir konu olarak konuşuluyor. İşte bir yerde az çıktı, bir yerde çok çıktı enflasyon rakamı. Böyle aşağı bir yukarı salınıp duruyoruz bu rakamların etrafında.
Sorunlar gerçekten ardı ardına, ardı ardına büyüyor. İşsizlik rakamlarına bakıyorsunuz, geniş tanımlı işsizliğe bakıyorsunuz. Türkiye’nin bence çok kötü sınav verdiği işte genç işsizliğinde erkeklerin kadınların oranına bakıyorsunuz. İstihdamda erkeklerin kadınların oranına bakıyorsunuz. Yani istihdamda olan kişi sayısına baktığınızda kadınlar erkeklerin yarısı bile değil. Böyle bir ekonomiden, böyle bir ülkeden sürdürülebilir bir büyüme bekleyemezsiniz. Kendi insan kaynağını bu kadar verimsiz kullanan ülkelerde sabun köpüğü gibi olur büyüme dediğiniz şey. O bir kalkınma falan getirmez. Yani bir kalkınma getirmesi için tüm toplum kesimlerinin bir şekilde iş gücüne dahil olması, kendi emeğini piyasada değerlendirebilmesi vesaire gerekir. Ama baktığınızda orada hiçbir iyileşme yok. Hatta git gide kötüye doğru gidiyor oran. Mevsim etkisinden arındırılmış istihdam oranına baktığımız zaman, erkeklerde %66, kadınlarda ise %32 istihdam oranı var. Yani yarısı bile değil. Milyonlarca insanın gerçekten neredeyse hiçbir şey üretemeyecek durumda olduğunu gösteriyor. Halbuki bu insanlar değer üretemeyecek kadar değersizler mi? Yani bu insanlar bir şekilde emek piyasasında bilgi piyasasında var olamazlar mı? Olabilirler. Baktığınız zaman üst düzey hizmetler sektörlerine katma değeri yüksek olan sektörlere baktığınızda kadın erkek çalışan sayısı neredeyse eşit. Yani aslında kadınlar zaten yapabilir ama diğer sektörlere baktığınızda çok gerçekten bir sıkıntı var orada. Kültürel sorunları derinleştirmemesi lazım normalde iktidarların ama bu kültürel sorunları, ekonomik sorunları da daha da derinleştirecek şekilde kültürel sorunları da derinleştiriyor maalesef iktidarlar. Bizim bu cendereden çıkmamız lazım. Bir şekilde bunları çözmemiz lazım ki anlamlı bir şekilde büyüyelim, kalkınalım.